Sabun Kültürü Geçmişi II - Roma İmparatorluğu Dönemi

22-06-2023 10:55
Sabun Kültürü Geçmişi II - Roma İmparatorluğu Dönemi
Fotoğraf: Claudius Galenus Portresi, Venedikli heykeltıraş Tullio Lombardo'ya (1455-1532) atfedilen Carrera mermerinden yapılma Galen Heykeli.

Tarihe hekim, yazar ve filozof olarak adını yazdıran Galen (Bergama, Türkiye, M.S. 129-216), antik dünyanın en büyük tıp merkezi olan Mısır'daki İskenderiye'de on yıl süren tıp eğitiminden sonra Bergama'ya döndü. Burada beş yıl çalışıp Roma'ya gitti. Roma'da halka açık anatomi gösterileri gerçekleştirdi. Anatomi bilgisini Afrika maymunu, domuz ve koyun gibi hayvanlar üzerinden yaptığı diseksiyon çalışmaları ile geliştirmiş, insan kalp damar sistemini ilk kez doğru bir biçimde tariflemiştir. Eserlerinin yarısı Bağdat sarayında bir Arap doktor olan Hunayn ibn Ishak ve takipçileri tarafından Yunancadan Arapçaya veya Süryaniceye çevirilmiş, bu çeviriler ortaçağ Avrupa tıp eğitiminin temelini oluşturmuştur. Tıp eğitimi üzerindeki etkisi M.S. 1500 yıllarına kadar sürmüştür.


M.Ö. 5. yüzyıla ulaşıldığında, doğa filozofları tarafından ortaya atılan düşünceler, insanın doğa ve kendisi ile ilgili inançlarında köklü değişikliklere yol açacaktır. İnsan olarak bilinç seviyesi, tinsel yönü ile fiziksel yönü arasında ayrım yapmaya başlayacağı dönemlere gelmiştir. Birey sadece tinsel nedenlerle değil fiziksel nedenlerle de temizlenmesi gerektiği inancına ulaşır. Doğa filozoflarının geliştirdikleri düşünceler, tıbbi uygulamalarda tinsel temelli yaklaşımı sorgular duruma gelmiştir. Henüz kanıtlanamasa da, hastalıkların görünmeyen canlılardan kaynaklandığından şüphe duyulmaya başlanmış, bu nedenle rasyonel anlamda "hijyenik" uygulamalar günlük yaşam kültürümüzün bir parçası olmaya başlamıştır.

Antik Yunan şehirlerinde kişisel temizliği sağlamak amacıyla strigilis isimli alet ile vücut üzerindeki yağ, kum ve terin meydana getirdiği kir tabakasını kazımak, soğuk su ile yıkamak, pudralanmak ve vücut derilerini zeytinyağı ile ovma kültürü yaygınlaşır. Zeytin tarımı Yunan anakarasında da yaygınlaşmış, zeytinyağı daha kolay elde edilebilir duruma gelmiştir. Temizlik için kül, sabun otu ve zeytinyağından yapılan bir tür sabun eriyiği kullanılmaktadır. Özellikle Anadolu'nun Ege kıyılarında yükselen İyonya kentlerinde hamam ve kaplıca yapıları çoğalır. H
alklar için yıkanmak ve yıkandıktan sonra yağlanmak yaygın bir yaşam kültürü haline gelmiştir. Bölgedeki M.Ö. 6. yüzyıla tarihlenen zeytinyağı işliklerinde temizlik malzemesi olarak sabunumsu eriyiklerin üretildiği bulunmuştur.

Sabun ile ilgili, kadınların rol aldığı, antik Roma dönemine ait eski bir söylence de mevcut. Pagan tanrıları için hayvan kurban ayinleri gerçekleştirilen Sapo Dağı’nın kıyısında bulunan Tiber Nehri kıyısında çamaşır yıkayan kadınlar, bir gün çamaşırlarını fazla çaba sarf etmeden kolayca temizlediklerini fark ederler. Hayvanların kurban edilip yakıldığı o günlerde, odun külü, hayvan yağı ve su kendiliğinden bir sabunlaşma reaksiyonunu başlatıp Tiber'in köpüren sularında çamaşır yıkamayı kolaylaştırmış olsa gerek, kimbilir? Ancak bu görüş kabul edilebilir gibi görünmemektedir. Çünkü Romalılar kurban törenlerinde tanrılara hayvanların yenmeyen kesimleri olan kemikleri ve iç organlarını sunarlardı. Yağ ve et gibi yenilebilen kısımları ise kendilerine ayırırlardı. Ayrıca efsanevi “Sapo Dağı” gerçekte yoktur. Roma halkları temizlenmek için bir tür sabunumsu ürün kullanmış olabilirler, ama bizim anladığımız anlamda gerçek sabunu onların icat ettiğini göstermez.

Bugün batı dillerinde kullanılan, İngilizce’de "soap", Fransızca’da "savon", İtalyanca’da "sapone", Almanca’da "seife", Fince’de "saippua", Macarca’da "szappan" hatta Türkçe’de kullandığımız “sabun” sözcüğünün kökeni Latin dilidir. Sözcük Latince "sebum" (içyağ, donyağı) kelimesinden türemiştir. Britanya Adaları’nın eski sakinlerinden Keltlerin, hayvansal yağlar ve bitki küllerinden ürettikleri maddeye ‘Saipo’ adını verdikleri biliniyor, kelime o dönemin dilinde "gayret" anlamına da geliyor. Bu kelime daha sonra ‘Soap’ olarak değişmiş olsa gerek. Birbirine fonetik olarak benzeyen bu kelimelerin, Sapo Dağı efsanesinden ya da Keltlerden köken aldığı anlaşılıyor. Bununla birlikte; kelimenin etimolojik açıdan bilinen en eski şekli Proto-Hint-Avrupa kökenli "dökülen", "damlayan" ya da "sızan şey" anlamına gelen "seib" kelimesidir.

Roma literatüründe “sapo” sözcüğü ilk kez Yaşlı Plinius’un (M.S. 1. yüzyıl) "Naturalis Historia" isimli yapıtında geçer; "...sapo da yararlıdır. Galyalı kadınların saçlarını parlatıp kızıllaştırmak için bulunmuştur. İç yağdan ve külden yapılır, en iyisi de kayın ağacının külünden ve keçi iç yağından yapılanıdır. Katı ve sıvı olmak üzere iki çeşidi vardır. Germenler arasında da kadınlardan çok erkekler tarafından kullanılır". Plinius, ‘sapo’nun beden temizliği için kullanıldığından bahsetmez. Sadece saçları kırmızıya boyayıp parlatmak için kullanılan bir nesne gibi tarif eder. Dolayısıyla onun yaşadığı dönemde (M.S. 23-79) ‘sapo’nun temizlikten çok saç güzelliği ve bakımı için kullanıldığı anlaşılıyor.

Romalılar hamama gitmeyi adeta bir inanç haline dönüştürmüşler, hamamlar genellikle haftanın her günü sabah erkenden açılıp akşam geç saatlere kadar bazen geceleri de hizmet verir hale gelmişdi. Yıkanma aktivitesini neredeyse takıntı haline getiren Romalıların Yunan kültürünün bir devamı olarak kil, kum, zeytinyağı ve sünger taşı ile vücutlarını sıvayıp cilt masajı yaptıktan sonra "strigil" ile ciltteki yağlı kiri kazıyarak temizlendikleri, ardından suya girdikleri biliniyor fakat; vücut temizliği için ne kadar sabunumsu ürün tükettikleri bilinmiyor. Saponun köpürmesi ve cildi daha iyi temizlemesi özelliği ancak M.S. 1. yüzyıldan sonra fark edilip yaygınlaşacaktır. Hayvan yağı ve ham alkali kullanılarak yapılan bu sabunumsu eriyik pis koktuğu ve kullanımı zor olduğu için çok yavaş yayılmıştır.

M.S. 79 yılında gerçekleşen patlama sonrasında 15 dakika içinde kül ve lav akıntısı ile yok olan Pompei şehri kazılarında, pişirme kazanlarına varıncaya kadar, eksiksiz bir sabun üretim yeri bulunduğu iddia edilmiş, aynı zamanda volkanik küller arasında 2000 yıl dayanmış olan sabun parçaları ortaya çıkarıldığı bile söylenmiştir. Buradaki yerleşik halkların, Vezüv’ün daha önceki patlamaları sonucunda yayılan külleri sabunumsu eriyikler imal etmek için kullanmış olmaları her ne kadar olası da olsa bu iddialara dair arkeolojik kanıt yoktur, ayrıca sabun arkeolojik anlamda saptanabilecek bir kimyasal iz bırakmaz.

Sabunumsu eriyiklerin Romalılar tarafından iyi bilindiği, üretiminin bir tür zanaatkarlığa dönüştüğü, fakat kişisel temizlikten çok cilde uygulanan bir tür ilaç, kozmetik ve tekstil temizliğinde kullanıldığı üzerinde görüşbirliği vardır.

Suya karıştırılan insan ya da hayvan üresi (idrar), antik Roma’da leke çıkarmak için en fazla kullanılan malzemedir. Giysi temizliği için, başta deve olmak üzere, hayvan idrarı kullanılır. İnsan idrarı ise bir amonyak kaynağı olarak, Roma sokaklarından ve halk pisuarlarından toplanırdı. Plinius, idrarın mürekkep lekelerini çıkardığından ve tıbbi tedavi amaçlı kullanıldığından söz ediyor. İdrarın temizleme etkinliği, yün içindeki yağlarla reaksiyona giren amonyum karbonat içeriğinden kaynaklanır, molekül yağ içeren dokumalarla birlikte hafif bir sabunlaşma reaksiyonu ortaya çıkarır.

Roma hazinesini tüketen deli Neron'nun ardılı Vespasianus, imparatorluğun kasalarını yeniden doldurmak için, umumi tuvaletleri işleten işletmelere vergi koyar. Bu işletmelerde toplanan idrar, çamaşırhanelere satılmaktadır. Verginin adı, halk arasında "idrar vergisi" olarak yayılır. Oğlu ve sonradan imparator olacak Titus'un babasına sorduğu "Çişten boktan vergi mi toplanır baba?" sorusuna babası "Pecunia non olet!" (paranın kokusu yoktur) cevabını verir; Vespasianus'un bu cevabı, tarih boyunca çeşitli felsefe ve edebiyat literatüründe birçok yazar tarafından kullanılacak, halk diline de geçerek Fransa ve İtalya'daki halka açık sokak pisuarlarının isim babası olacaktır.

Güçlü bir yağ sökücü ve beyaz dokumalarda beyazlatıcı etkisi olan kil de temizlik amacıyla kullanılır. Doğal bir sodyum karbonat olan soda da bir diğer alternatif idi, örneğin; İznik ve Van gölleri ülkemizdeki doğal soda özelliği olan göllerdendir. O çağlarda, soda özelliği olan göllerde çamaşır yıkama, yaygın bir temizlik alışkanlığıdır.
Roma’da, tekstil boyalarının sabitlenmesi ile duvar resimlerindeki renkleri güçlendirmek ve tonunu ayarlamak, zaman içinde renklerin değişmesini önlemek için, odun külü çözeltileri ve idrar bazlı alkali karışımlar eklendiği biliniyor fakat, buradan o devirlerde sabun üretiminin de yapıldığı sonucunu çıkarmak mümkün değildir. Zeytinyağı ve yağ bazlı eriyiklerin kumaşın parlaklığını arttırmak ve renk solmasını önlemek için kullanıldığı biliniyor, olasılıkla kül yağ ve su reaksiyona girerek en azından ilk yıkanmada sabun köpüğüne benzer bir köpürmeye neden olmuş olabilir, ama bu tartışmalı bir iddiadır.

Kuzey Avrupa halkları olan Germenlerin ağaç ve yosun külleri ile bir tür sabunumsu eriyik kullandıkları biliniyor. O dönemlerde, günümüz Fransa topraklarında yaşayan halklar olan Galyalılar ise  mürver ağacı, keçi donyağı ve odun kökünden sapo adı verilen sabunumsu bulamaçlar üretiyorlardı. İmparatorluğun en güçlü dönemlere ulaştığı zamanlarda, sabunumsu eriyiklerin Romalı halklar tarafından bilindiği ve kullanıldığı düşünülüyor. Temizlik ve arınma uygulamalarına düşkün Romalıların bu tür sabunumsu eriyikleri kullanmayı ve üretmeyi Germenlerden mi yoksa Galyalılardan mı öğrendikleri ise bilinmiyor. Soylu Romalılar hamamlarda hala antik Yunandan gelen zeytiyağı ve strigilis ile kazıma alışkanlıklarına devam ediyorlardı. Önceleri vücudu temizlemek için değil ama kuru saçları yumuşatmak için kullanımı yaygınlaşmış olabilir. Antik Roma'da bu tür eriyikler daha çok tekstil üretiminde kullanılıyordu. Vücut temizliği için bu eriyiklerin kullanım alışkanlığının Filozof hekim Galen sonrasında yaygınlaşmaya başladığı düşünülüyor.

Bergamalı Galen’e (M.S. 129-200) atfedilen "De Simplicibus Medicaminibus" adlı yapıtta "sapo" yapımı anlatılır. Bu aynı zamanda "sapo" isimli eriyiğin beden temizlik aracı olarak kullanımına ilişkin ilk kayıttır. Sadece kumaşları temizlemek amaçlı değil, tıbbi amaçlı bir preparat/ilaç olarak da kullanılmaya başlayan sapo, hekim Galen'in, Romalı halklara, sapoyu temizlik ve bedenin yıkanması amacıyla kullanmasını önermesi ile, ancak M.S. 2. yüzyılda, günümüzde anladığımız şekilde kişisel temizlikte kullanılan bir malzeme olarak yaygınlaşacaktır. Galen'nin notlarında önerdiği ürünün üretim ayrıntıları ile ilgili bilgi yok denecek kadar azdır: "Sapo sığır, burkuk koç ya da koyun iç yağından ve kireç karıştırılmış küllü su ile yapılır. En berrak ve neredeyse en yoğunu olduğu için en iyisinin Germen yapımı olduğu görüşündeyiz. İkinci sırada ise Galyalılarınki gelmektedir. Gerçektende her sapo leke çözebilir ve her kiri bedenden ya da giysilerden sökebilir". Gene Galen'in "De Dynamidiis" isimli kitabındaki ifadelerden "sapo" nun yumuşak sürülebilir bir yapıda olduğu kanaatine varılmıştır.

M.S. 3. yüzyılda yaşayan Panapolis’li Zosimos’un yapıtında "sabun" ve "sabun yapımı" ifadeleri yer alır, fakat, Zosimos doğrudan doğruya sabun yapımını tarif etmez.

M.S. IV. yüzyılda İstanbul'lu hekim Theodorus Priscianus saçların yıkanması amacıyla sabun kullanımını önerir. Buradaki yapım tarifi Galya kökenli olan, sonradan "Fransız/Marsilya sabunu" olarak tarif edilecek sabuna çok benzemektedir.

Roma İmparatorluğunun gerilemesi ve Hristiyan inancının yükselmesiyle birlikte, Avrupa'da sabunumsu ürünlerin tüketiminin azaldığı yönünde bir görüş mevcuttur. Bu görüş şu argümana dayanır; Papalık kurumu, banyo yapmayı ve temizlenmeyi çok tanrılı Roma dönemi halklarına ait bir davranış olarak algılıyordu, temizlenme yok edilmesi gereken bir pagan geleneğidir. Hristiyan bilincinin banyo yapmayı dini açıdan uygunsuz olduğu gerekçesiyle saf dışı bırakmasının, Orta Çağ Avrupasında salgın hastalıkların ortaya çıkmasını kolaylaştıran nedenlerden biri olduğu düşünülmektedir. Bununla birlikte bu kanı tartışmaya açıktır, kadim bir tarihsel geçmişi olan "su ile arınma" düşüncesi Hristiyan bilincinde "vaftiz ritüeli" şeklinde devam etmektedir.  

Olasılıkla orta çağ boyunca temizlenme kültürü yok olmamıştır. M.S. 7. yüzyıldan sonra, Endülüs Medeniyetinin etkisi ile gerçek anlamda sabun üretiminin de tanımlanması ile yeniden yükselişe geçecektir.

Derleyen: Uğur Saraçoğlu (ugisaracoglu@yahoo.com.tr)

Kaynaklar:

2. Roma'da Giysi Temizliği, Archivum Anatolicum (ArAn), 11/2/2017, 1-22, Rukiye Arık, Öğr. Gör. Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Eskiçağ Dilleri ve Kültürleri Bölümü, Latin Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı.
3. Anadolu Uygarlıklarıda Temizlik Kavramı ve Uygulamalarının Evrimi, Şükran Sevimli, Doktora Tezi, Tez Danışmanı: Prof.Dr.İlter Uzel, T.C. Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Deontoloji ve Tıp Tarihi A.B.D., 2005.
4. Hitit Büyü Metinlerinde Geçen Bazı Otsu Bitkiler, Ağaç Türleri ve Ahşap Nesneler; Yusuf Kılıç, Serkan Başol, Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, Cilt:2/Sayı:6/Ağustos /2015.
5. Hitit Metinlerinde Geçen Bazı Çiçekler, Otsu Bitkiler Ve Kullanım Alanları; Dr. Şükrü Ünar, International Social Sciences Studies Journal, 4(28): 6260-6266, 2018.
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.