Tek Tanrılı Dinlerde Zeytin V - İslam İnancı

29-11-2024 17:25
Tek Tanrılı Dinlerde Zeytin V - İslam İnancı
Ayasofya Camii Kubbesi; Nur Suresi 35.ayetinin bir kısmı, Hattat Kazasker Mustafa İzzet Efendi (1801-1876, neyzen, bestekar, “Tarz-ı Cedid" makamının mucidi)

İslam inancının ortaya çıktığı Arap yarımadası coğrafyası o devirlerde olasılıkla zeytin tarımının çok yaygın olmadığı, ama bu tarımı yüzyıllardır yapan Ortadoğu coğrafyası ve Doğu Afrika'nın Kızıldeniz kıyılarındaki bölgelerine komşuydu. Tarihin o döneminde, İslam inancı, göçebe bedevi yaşam kültüründen yerleşik yaşam kültürüne dönüşümünü komşusu olduğu bu iki coğrafyaya nazaran görece yeni gerçekleştirmiş bir halkın içinden çıkmışdı. Mekke'nin kuzeyindeki Medine şehrinde ve güneyindeki Yemen topraklarında ise hatırı sayılır sayıda Yahudi inancına sahip, kutsal kitapları Tevrat'ta defalarca zeytin ve zeytinyağı bahsi geçen halklarla komşulukları vardı. Kendinden önce ortaya çıkmış diğer iki kutsal kitapla karşılaştırıldığında; Kuran'da zeytin ile ilgili ifadelerin çok az olduğu anlaşılacaktır. Bunun nedeni, İslam inancının, zeytin tarımı kültürüne yabancı, yarı göçer bedevi halkların içinden ortaya çıktığı gerçeği olsa gerek.
 
Ortadoğu kökenli inanç tarihinin İslamiyet dönemine ulaşıldığında, coğrafya halklarının bilincinde, zeytin ve zeytinyağının kutsallığı yok olmaya yüz tutmuş gibidir ama, yaradılan bir nimet olarak kıymetinin devam ettiği söylenebilir. Bunun nedeni, olasılıkla, zeytin tarımı tarihinin bu döneminde, geçmişle karşılaştırıldığında artık yeterince zeytin eldesinin mümkün olmasıdır. Zeytin ve özellikle zeytinyağı artık çok az ve zor elde edilen bir meta değildir.

Kuran-ı Kerimde zeytin bahsinin geçtiği altı sure incelendiğinde, ilk beşinde, zeytinden “yaratılan bir nimet” olarak bahsedilir. Zeytin ve zeytinyağının kutsallığı ya da ritüelik bir işlevi söz konusu değildir. Nur suresindeki kullanımı ise farklıdır, bu surede zeytin ağacı ve zeytinyağı, Allah’ı anlatmak/tanımlamak amacıyla kullanılan bir simge ya da metafor olarak işlev görür.
 
Mü’minun suresi 20. Ayetinde dolaylı olarak zeytin ağacından bahsedilmektedir: “Ve bir ağaç da yetiştirdik ki, Tûr-i Sîna'dan çıkar, yağlı olarak biter; yiyenlere katıktır.” Bazı tefsirciler sözcüğü “Sina Dağı” olarak çevirmenin doğru olmadığını, Tûr-i Sîna’nın “nimeti bereketli”, “çoğaltan”, “bol ürün veren” dağ olarak anlaşılması gerektiğini iddia etmişlerdir. Ayette “zeytin” sözcüğü geçmemektedir ama, Kuran yorumcuları bahsi geçen ağacın o bölgede yetişen ve İslam öncesi tek tanrı inançlarında da kutsal olduğuna inanılan zeytin ağacı olduğu üzerinde hemfikirdirler. Ayette çoğu mitte ve inançta var olan “dünyanın ve bereketin merkezi olarak ağaç” sembolü ile "kutsal dağ" sembolü mevcuttur. İnanç tarihinde dağların kutsallığı çok yaygındır. Ortadoğu kökenli tek tanrılı inançlarda, peygamberlerin Tanrı ile esinsel/vahiysel bir kanal ile iletişime geçtikleri yerlerdir. Paganizmde, Yahudi ve Hristiyan inancında da kutsal olan dağlar bulunmaktadır. En ünlüsü Sina Yarımadasındaki en yüksek ikinci dağ olan, 2285 metre yükseklikteki Sina dağıdır. İslam peygamberi Hz. Muhammed Mekke’nin yaklaşık 6 km kuzeyinde bulunan Nur Dağındaki Hira mağarasında inzivaya çekilmiş ve kitabın ilk sözleri -kimine göre kitabın tamamı bir seferde - kendisine tanrısal bir esin ile burada iletilmiştir.
 
En'am Suresinin 99. Ayetinde Allah’ın yarattığı meyveler anlatılmaktadır. Sembolik olarak zeytinin tekliği ve birliği temsil ettiği, narın ise bütünü temsil ettiği gibi, bütünün de taneyi temsil ettiği yorumları yapılmıştır. Teklik ve birlik açısından bakıldığında; ağaç sembolizması üzerinden (kök, gövde, dal ve meyve) tanrısal ya da ussal bir niteliğe gönderme yapıldığı spekülasyonu yapılabilir. Felsefe ve inanç tarihindeki literatür incelendiğinde; parça ve bütün, doğa ve Tanrı karşıtlığı, bu düşüncenin tam tersi olarak bu unsurların birliği düşüncesi üzerinden birçok yorum ve tartışma yapıldığı görülecektir.
 
Nahl Suresi 11. Ayeti de içerik ve anlam olarak En’am Suresindeki bölüme benzemektedir. Bu meyvelerin yetişmesi Tanrı’nın varlığının ve kudretinin işaretidir. Surenin genelinde, Tanrı tarafından bağışlanan dünya nimetlerinden (su, süt veren hayvanlar, hurma, üzüm ve özellikle arıdan), ayrıca insana lütfedilen eş, oğullar ve torunlardan söz edilir.
 
Abese süresinde de Allah’ın yarattığı nimetler arasında örnek gösterilen meyvelerden biri zeytindir. İnananın nankör olmaması, bu yaratılan nimetler üzerinde düşünmesi istenir.
 
Tin suresinde incir ile birlikte zeytin üzerine yemin edilir ki, bu zeytinin kutsallığına dair bir işaret olarak yorumlanmaktadır. İslam inancında Tanrı yerine nesneler üzerine yemin edilmesi her zaman tartışma konusu olmuştur. O devirdeki Arap halklarının iletişim biçiminde "yemin ederek kendini ifade etme" yaygın bir davranış olsa gerek. Bununla beraber bu iki meyve isminin o dönemlerde zeytin ve incir yetiştirilen dağ isimleri olduğu, meyve üzerine yemin edilemeyeceği görüşü de mevcuttur. Bu iki ağacın en yaygın bulunduğu bölge o devirlerde Kudüs'tür. İmgelem açısından değerlendirildiğinde kutsal olduğuna inanılan unsurlara gönderme yapılmış gibi görünmektedir; ağaç ya da meyvesi, dağ ve mekan.
 
Nur Suresi 35. Ayet: “Allah göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun temsili şudur: Duvarda bir hücre; içinde bir kandil, kandil de bir cam fanus içinde. Fanus sanki inci gibi parlayan bir yıldız. Mübarek bir ağaçtan, ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından tutuşturulur. Bu ağacın yağı, ateş dokunmasa bile, nerdeyse aydınlatacak (kadar berrak) tır. Nur üstüne nur. Allah dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah insanlar için misaller verir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.”
 
Bu ayette Allah benzetme ve simgelerle tanımlanmaya, "Tanrı nedir" sorusuna cevap verilmeye çalışılmış gibi görünüyor. İlk benzetmede “ışık” olarak tarif edilmiş. Işık, o dönemlerde tapınaklarda ve evlerde aydınlatma için kullanılan zeytinyağı kandillerindeki parlak alev üzerinden betimlenmiş.

Nur sözcüğü hakikat, bilgi anlamında da kullanılır. “Duvarda bir hücre; içinde bir kandil, kandil de bir cam fanus içinde” ifadesini, insan beyninin ve insan aklının sembolü yada benzetmesi olarak yorumlayanlar olmuştur. Fakat bilim tarihi açısından bakıldığında; o dönemler, beynin ve beyin fonksiyonlarının ne olduğu ile ilgili henüz emekleme aşamasında olduğumuz zamanlardır. Her ne kadar beyin ve sinir sistemi fonksiyonları ile ilgili gerçeğe yakın ilk iddialar kadavra maymun diseksiyonu yapan Bergamalı hekim filozof Galen tarafından ortaya atılmış da olsa; dönemin Arap insanının bilincinde akıl ve kalp arasında bir fark olasılıkla yoktu. Düşüncenin merkezi kalbiydi, Kuran'daki metinler de bu yargıyı destekler görünmektedir. Ek olarak; akletmenin ya da çağdaş tanımlama ile usun kutsal metinlerde ve Kuran'da ne kadar sık kullanıldığı ya da önemi üzerinde ne kadar vurgu yapıldığı da tartışmalıdır. Dönemin bedevi halkları için akıl "izleri hafızada saklayan" bir işlevdir, böylece çölde yolunu şaşırmaz, toplumsal yaşamda uyması gereken yasaları unutmaz.

Işığın kaynağının bir cam fanus içinde olması onun dış etkenlerden etkilenmemesini, "ateş değmeden ışık yayma” onun öncesizliğini, aşkınlığını, kendi başına varolduğunu ve sonsuzluğunu ifade ediyor gibi durmaktadır.
 
Duvarda içine lâmba ya da kandil konan küçük hücre biçimindeki (dipsiz baca) boşluğa mişkat da denir. Alevi ve Bektaşi inancında ibadetin açılışı bu ayetinin okunması ile yapılır.
 
"...ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından..." ifadesine benzer bir ifade antik Yunan ozanı, belki de o zamanların şeçkini, tanrı sözcüsü, çok tanrılı halkların peygamberi Homeros'un İlyada'sında zeytin ağacı tarafından onun kulağına fısıldanır; "herkese aidim, kimseye ait değilim".

Derleyen: Uğur Saraçoğlu (ugisaracoglu@yahoo.com.tr)
 
Kaynakça:
 
1. Alevilik ve Bektaşilik'te "Nur" ve "Mişkat" Kavramlarının Nur Suresi 35. Ayeti Bağlamında İzahı ve Bir İbadet Formuna Bürünmesi; Ramazan Sönmez, Dr. Öğr. Üyesi, KTO Karatay Üniversitesi, Yabancı Diller Yüksek Okulu, Arapça Mütercim ve Tercümanlık Bölümü, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Bahar 20121, Sayı 97.
2. Kuran Mutlak mı? Zaman ve Mekandan Bağımsız mı?; Doç Dr. Hasan Aydın, Bilim ve Gelecek Dergisi, Sayı 125, 2014.
3. Arap Coğrafyacılarından 10-13 yüzyıllar Endülüs Şehirleri ve Başlıca Ekonomik Özellikleri; Abdullah Balcıoğulları, Marmara Coğrafya Dergisi, • Yıl/Year: Temmuz/July 2017 • Sayı/Issue: 36 • ss/pp: 111-119 • ISSN: 1303-2429 • E-ISSN: 2147-7825.
6. 24. Kuran Mutlak mı? Zaman ve Mekandan Bağımsız mı?; Doç Dr. Hasan Aydın, Bilim ve Gelecek Dergisi, Sayı 125, 2014.
7. https://tr.wikipedia.org/wiki/Kazasker_Mustafa_%C4%B0zzet_Efendi.
8. https://www.ketebe.org/sanatkar/kazasker-mustafa-izzet-efendi-491
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.