Zeytin Ağacı Tarımı Geçmişi
Tarihçi Fernand Braudel’e (1902-1985) göre Akdeniz bölgesinin sınırları yabani zeytin ağacının (Olea Europaea L. Oleaster) yayıldığı sınırlardır.
Günümüzde dünya üzerindeki zeytin ağacı varlığının yaklaşık % 95’i Akdeniz coğrafyasındadır. Akdeniz havzası olarak da adlandırılan bu bölge zeytin ağacının yaşamı için gerekli iklim, jeomorfoloji (yüzey bilimi ya da yer biçim bilimi) ve toprak örtüsü özellikleri açısından en uygun ekolojik özelliklere sahip yeryüzü bölgesidir.
Tropik ve Güney Afrika’da, Güney Asya’da, Doğu Avustralya’da, yabani zeytin ağacının yaklaşık kırk başka çeşidi vardır, bazıları Akdeniz kökenli Olea Europaea L. Oleaster’in çok yakın akrabasıdır, ama hiçbiri o coğrafyaların halkları tarafından ıslah edilip tüketilmeye uygun bir meyveye dönüştürülmemiştir. Tarımı yapılan türlerden elde edilen zeytin ve zeytinyağının da yaklaşık üçte ikisi Akdeniz havzası halkları tarafından tüketilmektedir.
Yabani Zeytin Ağacı (Delice; Olea europea L. oleaster)
Yabani zeytin ağacının varlığı ile ilgili geçmişe ait kanıtlar zeytin yaprağı fosilleri ve arkeolojik zeytin çekirdeği kalıntısı fosilleri yoluyla ortaya çıkan bulgulara dayandırılır.
Muğla'nın Yatağan ilçesindeki fosil yataklarında bulunan yaklaşık 14,3 milyon yıllık - en erken 11,5 en geç ise 14,3 milyon yıl- zeytin poleni fosili, bugüne kadar delice zeytinin geçmişi ilgili en eski bulgudur.
İtalya’nın kuzeyindeki Bologna şehri yakınlarındaki Mongardino’da açığa çıkarılan fosil yapraklara dayandırılan bulgulara göre Akdeniz havzasının doğasında günümüzden bir milyon yıl önce yabani zeytin ağacının bulunduğu anlaşılmıştır.
İsrail’de, Har Hanegev’deki Paleolitik (Eski Taş Çağı) merkezlerde yapılan kazılarda, M.Ö. 45000 ve M.Ö. 25000 yıllarına tarihlenen tabakalarda yabani zeytin odunu kalıntılarına rastlanmıştır.
Elimizdeki bir başka veri Ege Denizi'ndeki Santorini Adası'nda yapılan arkeolojik çalışmalarda ortaya çıkarılan 39.000 yıllık zeytin yaprağı fosilleridir.
Kuzey Afrika'daki Sahra bölgesinde gerçekleştirilen arkeolojik araştırmalarda ise M.Ö. 12.000'e ait zeytin ağacı bulgularına rastlanmıştır. Buna ek olarak; Afrika'da, dünyanın aynı nokta etrafında en fazla “kaya yazıtı” bulunan yeri kabul edilen Tassili Najjer bölgesindeki 75 farklı yerde ortaya çıkarılan, M.Ö 4000 yıllarına tarihlenen binlerce duvar tasvirleri arasında, başlarında zeytin dallarından yapılma taçlar olan insan figürleri bulunmuştur.
Yabani Zeytinin Evcilleştirilmesi; Islah Edilmiş Zeytin Ağacı (Olea europea L. sativa)
Neolitik Devir’de (Yeni ya da Cilalı Taş Devri, M.Ö. 9000-5500), M.Ö. 8500 yıllarında Güneybatı Asya’daki halklar, önce buğday ve bezelye ile başlayan, sonrasında zeytin ile devam eden bitkileri evcilleştirme (ıslah etme) hikâyelerine başladılar. Bilim insanları “Tarım Devrimi” ya da “Neolitik Devrim” olarak adlandırılan bu hikâyenin 19. yüzyılda endüstri devrimi ile sonlandığını düşünüyorlar.
Zeytin ağacı ıslahı çabası tarım bitkisi geliştirmenin ikinci adımı olarak değerlendirilmektedir. İlk çiftçilerin bitkileri evcilleştirmek için moleküler genetik yöntemleri ya da onlara modellik eden mevcut herhangi bir ıslah edilmiş ürünleri yoktu, tek amaçları lezzetli bir yiyeceğe sahip olmaktı. Tahıllar ve baklagillerle karşılaştırıldığında zeytinin kusuru en az üç yıl ürün vermemesi, verime ise ancak on yılda ulaşmasıydı. Bu nedenle zeytin yetiştirmek ancak yerleşik köy yaşamına tam olarak geçmiş halklar için olanaklıydı. Zeytin ağacının bir başka avantajı, çekirdeğinden tohum olarak -zor da olsa- yetiştirilebilmesinin yanı sıra, aşı kalemi yapılarak da yetiştirilebilmesiydi, bundan dolayı atalarımız verimli bir ağaç buldukları ya da geliştirdikleri zaman, ondan ürettikleri/aşıladıkları bütün döllerin tıpatıp aynı olacağından emin olabiliyorlardı.
Meyve ağaçlarının evcilleştirilmesi uzun yıllar alan bir süreçtir, bu nedenle hayatta kalma mücadelesi veren avcı toplayıcı ya da göçmen halkların değil, yerleşik yaşama geçmiş, belli bir bolluğa ulaşmış halkların uğraşıdır. Başlangıç yatırımı gerektirir, tarımı yapılan ağaç uzun süre hayatta kaldığından, toprağa sahip olma ve onu gelecek nesillere miras bırakma açısından ekonomik ve sosyal öneme sahiptir. Bu açıdan bakıldığında; zeytin tarımı kültürü geçmişi, uygarlığın dönüşüm aşamalarını inceleyip anlatmanın hatırı sayılır yöntemlerinden biridir. Zeytin üzerinden; insanlık olarak oluşturduğumuz medeniyetin hikâyesi, yarattığımız uzmanlaşma, iş bölümü, hiyerarşi ve ekonomik unsurlara ek olarak; ürettiğimiz aletler, geliştirdiğimiz teknolojiler, bilim, sanat ve ticaretteki gelişmeler anlatılabilir.
Verimli Hilal Bölgesinin Batı Tarafı
Arkeo-botanikçiler, tarihçiler ve arkeologlar arasında tam bir görüş birliği olmasa da, zeytin yetiştiriciliğinin en az yedi bin yıl önce Anadolu’da "Verimli Hilal" adı ile tanımlanan coğrafyanın Yukarı Mezopotamya olarak tanımlanan (günümüz Orta Doğu'sunun kuzeyinde yer alan Kuzeybatı Irak, Kuzeydoğu Suriye ve Güneydoğu Türkiye'nin yaylaları ve büyük düzlükleri), başladığı üzerinde fikir birliği vardır. Bu terimi ilk kez Amerikalı doğu bilimci ve arkeolog James Henry Breasted kullanmıştır. Akdenize komşu olan batı tarafı Filistin topraklarından başlayıp Çukurova'ya kadar uzanır.
M.Ö. 10.000 yıllarında Verimli Hilal bölgesinin günümüzdeki Suriye-Filistin bölgesine iz düşen tarafında bol miktarda yaban tahıl ve baklagiller mevcuttu. İnsanlar koyun, keçi, domuz vb. avlayabiliyordu. Bugün yetiştiriciliğini yaptığımız tüm hayvanlar o bölgede yabanıl halde bulunuyordu. Ellerinin altında yeterince kaynak mevcuttu, son buzul devrinden çıkılmış, iklim şartları yaşamın idame ettirilmesine uygun hale gelmişti. Atalarımızın göllerin, nehirlerin, bataklıkların yakınlarında toplanmaya başladığı düşünülüyor. Bu elverişli ortam ve koşullar nedeni ile avcı-toplayıcı insan gruplarının bilinçli olarak göçebeliği bırakmaya karar vermiş oldukları varsayılıyor. Bu görüşe ek olarak; iklimin devamlı olarak tarım yapmaya elverişli olduğu bölgeler aynı zamanda göçerlerin sürülerindeki hayvanları da besleyebilecekleri topraklardır. Bu nedenle, hayvan yetiştirme kültürü geliştiren göçerlerin de bu bölgelerde yerleşik hayatı tercih etmiş olabileceği düşünülmektedir.
Yerleşik olmaya karar veren avcı-toplayıcılar bitkileri gayet iyi tanıyorlardı, binlerce yıllık geçmişe sahip tohumdan bitki yetiştirme kültürleri zaten mevcuttu, göçebe olarak geçtikleri yerlerde bir önceki yıl bıraktıkları tohumlardan ortaya çıkmış ürünleri buluyorlardı. Binlerce yılda gözlemleyerek ve deneyip tecrübe ederek oluşturdukları bir bitki yetiştirme tecrübeleri olan bu halklar, kültüre alınacak bitki türlerini toplamada uzmanlaşmışlardı, mevsim döngülerinin farkındaydılar. Hayvanların ne zaman göç edeceğini biliyorlardı. Arkeologlar ve bilim insanları Paleolitik Çağın çakmaktaşını yontan avcı-toplayıcı insanlarının, günümüz insanı kadar zeki ve kendini ispatlamış zanaatkârlar olduklarına inanıyorlar. Doğayı kullanmayı bilen ve göçerliği bırakan bu gruplar, önce küçük köylerde, ardından birkaç bin yıl içinde daha korunaklı yerleşimlerde yaşam sürmeye başladılar. Bu seçim yolculuklarda kaybedilen çocuk sayısını azalttı ve ardından nüfus artışı başladı.
Yabani formdaki zeytin ağacını ehlileştiren uygarlığın bir Mezopotamya halkı olan Samiler olduğuna dair kanıtlar mevcuttur. Arkeologların Ürdün Vadisi’ndeki Tel Tsaf arkeolojik bölgesinde Kalkolitik dönem (Bakır Taş Çağı M.Ö. 5000-3000) alanından çıkardıkları kömür kalıntılarının arkeo-botanik laboratuvar bulguları, kalıntının zeytin ağacına ait olduğunu ortaya çıkardı. Ürdün Vadisi’ndeki bu alanda zeytin doğal olarak yetişmez, ağacın doğal yaşam alanının dışında bulunması evcilleştirmenin kanıtı olarak kabul edilmektedir, bundan dolayı burada yaşayan sakinlerin ağacı yaklaşık 7.000 yıl önce kasıtlı olarak diktiği sonucuna gidildi ve bu bulgu dünyanın herhangi bir yerinde zeytinin evcilleştirilmesinin en eski kanıtı olarak yorumlandı. Aynı bölgede hiyerarşik bir idari sistemin kanıtı olan eski damgalar da bulundu. Araştırmacılar Tel Tsaf arkeolojik alanında ortaya çıkarılan bu bulguların, bir bütün olarak, sosyo-kültürel zenginliğin, çiftçiler sınıfı ile kâtip ve tüccar sınıflarının var olduğu karmaşık çok düzeyli bir toplumun oluşmaya başlamasının ilk adımları olarak yorumlamışlardır.
İsrail’in kuzeyindeki En Zippori bölgesinde, 2011 yılında başlayan anayol çalışmaları esnasında ortaya çıkarılan tarihi eserlerden yirmi tanesinin analiz sonuçlarında, zeytinyağı kalıntılarına ulaşılmıştır. Alınan örneklerin analizi, zeytinyağının M.Ö. 5800 yıllarına ait olduğunu göstermiştir.
Günümüz Filistin topraklarında, yüzbine yakın aile, geçimini zeytin ve zeytinyağından sağlamaktadır, bugün bölgede zeytin yetiştiriciliği yerel meyve üretiminin yaklaşık yüzde 70'ini oluşturuyor ve yerel ekonomiye yaklaşık yüzde 14 katkı sağlıyor.
Verimli Hilalin Batı Kısmından Doğu Akdeniz Kıyı Halklarına
M.Ö. 3000’lere ulaşıldığında zeytin yetiştiriciliği ve zeytinyağı tüketiminin, doğu Akdeniz’den batı yönüne yayılmaya başladığına dair birçok arkeolojik kanıt vardır. Zeytin fidelerinin Orta Doğu'lu denizciler olan Fenikeliler ve Sami kabileleri aracılığıyla, güney yönünde Mısır’a, batı yönünde deniz yoluyla öncelikle Kıbrıs ve Girit adaları olmak üzere Ege adalarına ulaştırıldığı anlaşılmıştır. Tarım alanlarının az olması, Fenike halkını uygarlıklarının erken tarihlerinde denizciliğe ve ticarete yönlendirmişti. Fenikeli cesur denizciler ve tüccarlar sayesinde, zeytin yetiştiriciliğinin zaman içinde Anadolu’nun Ege kıyılarında yaygınlaştığı genel kabul gören kanıdır.
Paleolitik devirin sonundan itibaren insanlar üstünkörü sallar ya da tekneler yapmayı biliyorlardı. Arkeologlar İngiltere’de 8.300 yaşında oyulmuş uzun tomruklardan yapılma kayık kalıntıları buldular. Araştırmacılar insanların 8000 yıldır Akdeniz’de seyahat ettiğini düşünmektedir. Olasılıkla, Akdeniz, kıyı insanları için korkulacak bir bilinmez değildi. Zamanla yaptıkları kayıkları kıyılarda dolaşmak ve denizlere açılmak için kullanmaya başladılar. Adadan adaya ulaşmayı başardılar. Yunan anakarasının güneyindeki More Yarımadasında, orada daha önce hiç rastlanmamış volkanik bir taş kaya olan obsidyenden (volkanik cam) yapılmış aletler bulundu. Bu tür doğal maden filizleri, Ege Denizi’nin güneyindeki Yunanistan anakarası ile batı Anadolu kıyıları arasındaki irili ufaklı 220 adadan oluşan Kiklad adalarından biri olan Melos’da var. Bu bulgu, o dönem insanlarının Ege Denizi'nde deniz yolculukları yaptığının kanıtlarından biri olarak kabul ediliyor. Kıbrıs’ta M.Ö. 8000 yıllarında yerleşim olduğu ve yerleşik haklların balıkçılık, kuş avcılığı ve deniz kabuğu toplayıcılığı yaptığı biliniyor. Neolitik tarım kültürünün, kara istikametinde ilerleyen göçlerden daha önce Anadolunun güney kıyıları üzerinden Girit ve On İki Adalar merkezli ve deniz yoluyla yapılan göçler ile Avrupa'ya ulaştığı yapılan gen akışı/gen aktarımı araştırmaları ile de gösterilmiştir.
Arkeolojik bulgular ve mitolojik hikâyeler, zeytin tarımının ve zamanla artan zeytinyağı üretiminin Yunan yarımadasında Ege adalarından çok daha sonra yaygınlaştığını göstermektedir. Bunun birden fazla nedeni olsa gerek; Yunan yarımadasında arazinin tarıma elverişli olmaması, dağlık coğrafi özellikleri nedeni ile köy şeklindeki yerleşimlerde nüfusun azlığı ve köylerin fiziki engeller nedeni ile birbirleri ile iletişimde olamamaları. Ek olarak, Anadolu’nun Ege bölgesinin iç kesimlerindeki yerleşik halkların zeytin tarımına kıyı halklarından daha sonra başladığı düşünülmektedir.
Zamanla ıslah edilen ağaçlarla zeytinlikleri büyüyen ve verim almaya başlayan yerleşik kıyı halkları zeytinden daha çok yağ elde etmenin yollarını da aramaya başlarlar. Zeytin ağacı tarımının bu yayılım süreci, zeytinyağı elde etmede kullanılan yöntemlerden kalan arkeolojik bulgular ile de desteklenmiştir.
Kentleşme sürecinin yaygınlaşmaya başladığı Tunç Çağı’nda (M.Ö. 3000 – M.Ö. 1200) Ege denizi kıyılarında ve adalarında yükselen uygarlıklarda zeytinin besin olarak tüketimi yaygın iken zeytinyağının besin olarak değil parfüm, cilt ve saçları güzelleştirmek için kozmetik kullanımı ve yaraların iyileştirilmesi maksadıyla merhem yapımı maksadıyla tüketiminin yaygın olduğu üzerinde görüş birliği vardır. Zeytinden yağ elde etmek zor ve çok da verimli bir işlem değildir, günümüz teknolojileri kullanarak bile en fazla üçte bir oranında yağ çıkarılabilmektedir, elde etmesi bu kadar zahmetli olan zeytinyağının o çağlarda gıda olarak kullanılmaması olağandır. Zeytinyağının mutfakta kullanıma girmesi ancak Tunç Çağı’nın sonlarında (M.Ö. 1100) başlamıştır.
Kahire Müzesinde M.Ö. 3000 yılına ait olduğu düşünülen üzerinde zeytin ağaçlarının olduğu bir kil tablet bulunmakla birlikte o yıllarda Antik Mısır’da zeytin tarımının ayrıntıları hakkında yeterli arkeolojik bulgu yoktur. O dönemlerde, zeytinyağının Mısır'a -Fenikeli denizci tüccarlar yoluyla- zeytin yetiştiriciliği yapan Sami halklarının yaşadığı bölgelerden getiriliyor oması daha olası. M.Ö. 2500 yıllarına tarihlenen Sakkarah Piramidindeki duvar resimlerinde zeytin ağacı ve zeytin sıkma aleti bulunmuş olsa da eski Mısır uygarlığında zeytin tarımının M.Ö. 1600 Nil Deltasında yaygınlaşmaya başladığı genel kabul gören düşüncedir. Antik Mısır'ın M.Ö. 1200 yıllarında hüküm sürmüş firavunu III. Ramses’ten kalan ve güneş tanrısı Ra’ya atfedilen belgelerde Helipolis’teki zeytinliklerden elde edilen birinci sınıf yağın Ra’nın tapınağındaki lambalar için sunulmasından bahsedilmektedir.
M.Ö. 2500 yılına ait olduğu bulunan Girit kaynaklı kil levhalarda zeytinyağından bahsedilir. Girit (Crete/Kreta) adasında; M.Ö. 3000 yıllarında zeytinliklerin olduğu, zeytinlerin kırılıp sıkıldığı ve zeytinyağı yapıldığı biliniyor. Devreye M.Ö. 1700 yıllarında ezme işini büyük oranda kolaylaştıran taş silindir uygulaması giriyor ve zeytinyağı ihraç edilebilecek bir verimlilikte üretilmeye başlıyor. Merkezi Girit adası olan Minos Uygarlığının Knossos Sarayı’nda, kutsal boğanın zeytin ağacına tos atan rölyefi ve zeytinliklerde yapılan hasat dansının duvar resmileri bulunuyor. Bulguların M.Ö. 1700-1100 yıllarına ait olduğu tahmin ediliyor. Sarayda iki metre yüksekliğindeki "Pithoi" adı verilen küplerde, sadece şarap ve tahıl değil, aynı zamanda zeytinyağı da depolanıyordu. Saraydaki M.Ö. 1600’lerden kalma vazolarda ve duvar kabartmalarında zeytin ve zeytinyağı figürleri vardır. Giritlilerin Yunanistan’a ve Kuzey Afrika’ya fidan götürdüğü de düşünülmektedir.
2008 yılında Kıbrıs'ın güneybatısında M.Ö. 1850’den kalma antik bir kent bulundu. Arkeologlar zeytinyağı yapımına ilişkin araç-gereçler, değirmen taşı ve dev büyüklükte baskı, 3000 litre alabilecek 12 adet “pithoi” adı verilen büyük amfora ortaya çıkardı. Zeytinyağının kozmetik alanda da yaygın ve rafine kullanımına ışık tutabilecek işlik ve küçük parfüm şişeleri bulunan antik şehrin bütün Akdeniz’de o dönemlerde önemli bir parfüm ticareti merkezi olduğu kanaatine varıldı. Ek olarak, arkeolojik kazılar sonucunda Girit adasındaki Knossos Sarayı’nda ortaya çıkarılan tabletlerin arasında parfüm yapımından kullanılan materyaller ve kokunun kalıcılığını sağlamak için kullanılan yağlar hakkında bulgular ortaya çıkarılmıştır. Bu tabletlerden parfümün, “arepazoo” ya da “kupirijo” kelimeleri ile tanımlanan, diğer bir anlamıyla “Kıbrıslı” olarak adlandırılan kişilerce yapıldığı anlaşılmıştır.
Özetle, zeytin ağacı tarımının Yukarı Mezopotamya/Güney Ön Asya’dan, doğu Akdenizden batıya doğru -öncelikle Fenikeli tüccar denizciler aracılığı ile- M.Ö. 2000 yıllarında önce Kıbrıs ve Girit adasına, ardından Yunan adalarına, en sonunda, yüzyıllar içerisinde Yunan yarımadasında yaygınlaştığı düşünülmektedir.
Verimli Hilalden Anadolu’ya
Kuzey Suriye’de Halep şehri yakınlarındaki Ebla şehrinde bulunan ve M.Ö. 2000 yıllarına tarihlenen, Akad’ca yazılmış kil tabletlerde (Mari Tabletleri), zeytinyağı üretiminden bahsedilmektedir. O zamanlarda, tarım yapılan topraklarda yetiştirilen ürün türü olarak, zeytin ağacının üçüncü sırayı aldığı anlaşılmıştır. Belgelerde arazilerin sınırlarının içlerinde bulunan zeytin ağaçlarının sayılarak çizildiğine işaret etmektedir. Bu belgelerden birinin içinde 500, diğerinde 1500 zeytin ağacının bulunduğu iki arsadan bahsedilmektedir. Başka bir belgede ise, farklı zeytinyağı çeşitleri ve yüksek kalitede yağın başka ülkelere ihracatı konuları aktarılmaktadır. Aynı tabletlerde zeytinyağının Halep şehrinden ihraç edilen en pahalı ürün olduğu da belgelenmiştir. Yazının ortaya çıkmasından paranın icad edildiği tarihlere kadar geçen dönemler boyunca, diğer ülkelerle yapılan ticarette, kendisinde bulunmayan bir malın karşı taraftan alınmasında, zeytinyağının her zaman para gibi işlev gören, bir takas nesnesi niteliğine sahip olduğu düşünülmektedir. Bu çağlarda kentleşme sürecinin hızlanması teknolojinin gelişimini hızlandırmış, teknoloji nüfusu ve üretim verimini arttırmış, üretim de ticareti geliştirerek zamanla varsıl tüccar sınıfların ortaya çıkmasını sağlamıştır.
M.Ö. 1600 – M.Ö. 1200 yılları arasında hüküm süren Hititler (Etiler) zamanında, zeytin tarımı Verimli Hilal bölgesinin her bir bölgesine yayılıp yaygınlaşmış, Anadolu içlerine doğru yayılmaya başlamıştır. O dönemlerde özellikle Çukurova’da zeytin tarımı yapıldığı; metinlerde geçen ve “yağ ağacı” anlamına gelen “gis agis” in olasılıkla zeytin ağacı olduğu ve Hititlerin zeytinyağını Anadolu’nun güney kıyılarından tedarik ettiği düşünülmektedir. Henüz Hititçesini tanımadığımız hem “zeytin” hem “zeytin ağacı” için aynı anlama gelen “gis zertum” Akat’ça bir sözcüktür. Hitit krallığının ticaret merkezi, günümüz Kayseri il sınırları içinde bulunan antik kent Kaniş’te bulunan bir tablette, Anadolu’dan Suriye’nin başkentine yapılan zeytinyağı siparişinden söz edilir.
Verimli Hilalin Güney Doğusu
M.Ö. 1800’lerde hüküm sürmüş, Verimli Hilal’in güney doğu tarafında yükselen bir medeniyet olan Babil Hanedanlığı'nın yazılı kanunları ile ünlü imparatoru Hammurabi’nin, zeytin üzerine koyduğu kanuna göre; zeytin ağacını bir yıl içinde iki ayak boyundan fazla budayanlar ölüm ile cezalandırılır.
Doğu Akdeniz Adalarından Daha Batıya Yayılma Süreci
Bu süreçte, o dönemde parlayan Fenikeli denizcilerin hatırı sayılır bir rolü olmuştur. Antik Yunan halkları tarafından “mor rengin vatanı insanları” olarak bilinen Fenikeliler, M.Ö. 1500 – M.Ö. 539 yılları arasındaki dönem boyunca, Bereketli Hilal'in güney batı tarafındaki Akdeniz kıyılarında uygarlıklarının en güçlü zamanlarını yaşadılar. Günümüz tüm modern alfabelerinin temelini oluşturan alfabelerini geliştirdiler. Fenike bölgesi, antik çağda zenginlikleriyle, zanaatkarlarıyla, taş ustlarıyla ve özellikle sedir ağaçları ile ünlüydü. Doğu Akdeniz kökenli bir kavim olarak Sami dili konuşan, tarım alanlarının az olması nedeniyle erken tarihlerde deniz ticareti ve Akdeniz kıyılarında kolonizasyon faaliyetlerine yönelen halklardı. M.Ö. 1000 yıllarında, Akdeniz’de, özellikle zeytinyağı ve şarap ticaretinde, denizaşırı taşımacılıkta kurup geliştirdikleri organizasyon en yüksek seviyesine ulaşmıştı. Kurdukları kolonilere ve ticaret faaliyeti yürüttükleri Akdeniz kıyı şehirlerine zeytin fidanı götürmüşler, temas halinde oldukları halkların zeytin tarımı yapmasını teşvik etmişlerdi.
Yunan Yarımadasında Zeytin Tarımını Yaygınlaşması
Tunç Çağı'nın son evresinde (M.Ö. yaklaşık 1500-1100 yılları) yükselecek olan antik Yunan Medeniyeti'nin öncülleri, Ege denizi adaları ve kıyılarında yükselen Miken Uygarlığı'dır. Mikenlere ait olduğu düşünülen kil tabletlerde, hem yabani hem de kültür zeytinlerinden bahsedilmektedir. Girit Adasından yükselen Minos Uygarlığı M.Ö. 1400’lü yılların başlarında kaybolmaya başlamıştır, nedeni üzerine spekülasyonlar çoktur, yavaş yavaş eski gücünü yitiren Minos Kültürü, yerini Miken Kültürü’ne bırakmaya başlar. Miken kültürü, Avrupa kıtasının ilk yüksek gelişmiş kültürü olarak kabul edilmektedir. Bu dönemdeki Miken etkinliklerinin, ıslah edilmiş zeytin ağacının ve zeytinyağı elde etme uygulamalarının batıya doğru yayılmasında ikinci dalgayı oluşturduğu görüşü vardır. Saray devletleri, şehir örgütlenmesi, yazı sistemi ve sanat eserleriyle Yunan Yarımadası’nda yükselmiş ilk gelişmiş uygarlık Mikenlilerdir. Aynı dönemde yağın besin olarak tüketildiğine dair veriler varsa da, Miken dönemini Giritli'leri zeytinyağını daha çok parfüm olarak tüketirler, Miken’li Yunan Yarımadası halkları ise daha çok aydınlatma amaçlı.
Doğu Akdeniz’den Batı Akdeniz ve Afrika’nın Kuzeyine
M.Ö. 1000 yıllarında başlayan Fenikeli denizcilerin koloni kurma hareketleri zeytin ağacının Akdeniz’de Tunus, Sardinya ve İspanya, Atlantik Denizi’nde de Fas ve İspanya sahillerine ulaşmasını sağlar. Üçüncü yayılma dalgası olarak da nitelendirilen bu dönemde ıslah edilen zeytin ağacı Akdeniz’in batı ucuna ve hatta Atlas Okyanusu'nun Akdeniz’e komşu kıyılarındaki halklara ulaştırılmıştır.
Demir Çağı (M.Ö. 1190 – M.Ö. 330)
M.Ö. 800’lü yıllarda, Ege Denizi kıyılarında oturan halkların, Anadolu’nun doğusundaki halklarla direkt iletişime geçmeye başlamaları birçok doğulu unsurun Batı’ya girmeye başlaması ile sonuçlanır. Bu dönemde Ege kıyısı insanları zeytin yetiştirme ve zeytinyağı üretme kültürü ile bir bakıma yeniden tanışmışlardır.
Foçalılar (Phokaililer) M.Ö. 800 yıllarında Fenikeli'lerin Batı Akdeniz’deki üstünlüklerine son verip onların yerini alırlar. Sicilya, Korsika, Marsilya, Provence, İspanya ve Kartaca’da koloniler oluşturup zeytinyağını tanıtıp, fide ihraç ederler. Foçalı ticaret kolonilerinin, Marsilya'daki delice zeytinlerini, M.Ö. 600 yıllarında Anadolu'dan getirdikleri zeytin çeşitleri ile aşıladıkları biliniyor. Sonrasında özellikle Yunan ve Roma dönemlerinde karşılıklı ilişkiler daha da artmış, yerel halklarda zeytin ağacının ıslah edilerek tarımının yapılabileceği gerçeği hızla yaygınlaşmış, ardından zeytin ve zeytinyağı kültürü Akdeniz halklarının ortak bir kültürüne dönüşmüştür. Bir başka deyişle; zeytin tarımının Batı Avrupa’da yaygınlaşması Verimli Hilal’den neredeyse 3000 yıl sonra gerçekleşmiştir.
M.Ö. 600 yıllarında şair, devlet insanı ve Atina demokrasisinin temelini atan kişi olarak kabul edilen Solon, Hammurabi’den 1200 yıl sonra, zeytin ağacının kesilmesini yasaklayan zeytin koruma yasası yazmış, ağacı kesenlere de ölüm cezası verilmesi kanunlaştırmıştı. Solon’un bu aksiyonundan sonra Yunanistan anakarasındaki çiftçiler ormanları tıraşlayıp zeytin ağacı dikmeye başlar. Aynı yüzyılın sonunda başa geçen Atina tiranlarından Peisistratos ise kıraç ve ağaçsız olan Yunan anakarasında zeytin yetiştiriciliğini benimseten kişi olarak bilinir. Yunan Yarımadası’nın tarım ekonomisini krediler yoluyla canlandıran Peisistratos, gezici yargıçlar atayarak çiftçilerin de şehirli Atinalılarla aynı haklardan yararlanmalarını sağlamıştır.
Romalıların zeytin yetiştiriciliğinin Akdeniz havzasında yaygınlaşmasına katkıları büyüktür. Romalılar Kuzey Afrika’yı ele geçirdiklerinde, yerli halk olan Berberilerin zeytini çok önceden tanıyıp ehlileştirdiklerini göreceklerdi. Kuzey Afrika ve İspanya’daki zeytin yetiştiriciliği ve zeytinyağı üretimi kültürü Romalıların egemen olduğu devirlerde daha da yaygınlaşır. M.Ö. 130 yıllarında İspanya Endülüs/Andalucia zeytinlikleri Romalılar sayesinde gelişmiştir.
Romalılar, topraksız köylülere zeytinlik haline getirmeleri için toprak dağıtırlar. Fas ve Cezayir’de zeytinlikler kuranları askerlikten muaf tutmuşlar, Kuzey Afrika’da zeytinlik kuranlardan on yıl vergi almamışlardır. Fidanların dikiminden on yıl sonra elde edilen zeytinyağının üçte biri vergi olarak alınmaya başlar. Deliceleri aşılayıp ıslah edenlerden beş yıl vergi alınmamıştır.
Roma egemenliğinin devam ettiği M.S. 500’lü yıllara kadar, Akdeniz’e kıyısı olan tüm coğrafyalarda zeytin tarımı yapılır hale gelmiştir. Romalılar Akdeniz’e “Mare Nostrum” (Bizim Deniz) derlerdi. O dönemde zeytin tarımı ve zeytinyağı üretimi de, aynı şarap gibi, artık tüm Akdeniz halklarının ortak bir kültürü olmuştur.
Zeytin yetiştiriciliği, İran üzerinden Pakistan ve Çin coğrafyasına yayılmış olmakla birlikte, ağacın doğu yönüne yayılım süreci ile ilgili bulgular henüz açıklığa kavuşturulmamıştır.
Orta Çağ (M.S. 500 – 1453)
Tunus’ta M.S. VII. yüzyılın sonunda, Emevi döneminde "Zeytune" isimli bir cami inşa edilir. "Tunus Ulucamii" olarak da bilinen caminin bu ismi, inşa edildiği yerde bulunan bir zeytin ağacından aldığı rivayet ediliyor. Ayrıca, bu ismin, Nur suresinin 35. ayetinde Allah'ın nurunun simgesi olarak bahsedilen zeytine istinaden, zeytinyağının ışık yayması gibi, cami ile birlikte inşa edilen medresenin de ilim ışıklarını bölgede yayması dileğiyle seçilmiş olabileceği düşünülmektedir. Tunus’ta inşa edilen ilk yapılardan biridir, mimarı açıdan kendinden sonra yapılan Tunus camilerini etkilemiştir. Tunus şehrinin merkez konuma yükselmesinde rol almıştır. O dönemde Kuzey Afrika’daki en önemli İslami ilim merkezlerinden biri olmuş, islam düşüncesinin yayılmasında önemli bir işlev görmüştür. Osmanlılar tarafından birden fazla defa onarım ve bakımı yapılmış, bilimsel etkinliklerine devam etmesi sağlanmıştır. Fransızlara karşı verilen mücadelede ve Tunus Devleti’nin kurulmasında önemli rol oynayan Zeytuna Cami’ndeki ilim meclisi, 1956 yılında Tunus Devleti’nin bağımsızlığını kazanmasıyla bir üniversite kurumuna dönüşmüştür. 1979 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Eserleri arasına alınmıştır.
Endülüs, İber Yarımadası'nda, M.S. 711-1492 yılları arasında, Müslüman Arapların etkisi altındaki bölgeye verilen addı. Endülüs kültür izlerini en fazla taşıyan ve İspanya'daki son Müslüman devleti Ben-i Ahmer Devleti’nin merkezi şehri Granada'dır. Endülüs’teki İslam hâkimiyeti boyunca Endülüs’ün ve Avrupa’nın en önemli bilim merkezlerinden biri olan bu şehir “Endülüs Şehirlerinin Gelini” olarak da tanımlanır. O dönemlerde zeytin tarımında yükselen şehirlerden biridir. Buraya gelen Arap seyyahlardan Kazvini’nin (1848) aktardığına göre; şehirdeki bir kilisenin bahçesinde mucizevî bir zeytin ağacının varolduğuna inanılırmış.
Gene bir dönem Endülüs’ün başkentlerinden biri ve en önemli ticaret merkezi Sevilla, zeytinyağı ticaretinde yükselmiş yerlerden biriydi. Zeytin ağaçları çok yoğun bir yer kapladığı için, günümüz İspanya'sında olduğu gibi, o dönemde de zeytinyağı ticareti en önemli ekonomik faaliyettir. İşbiliye’de bulunan Şeref Dağı’nda zeytin ağaçları o kadar büyük ve geniş alanları kaplar ki; "zeytin ve incir ağaçlarının gölgesinden güneş ışığı insanın üzerine gelemez” şeklinde kayıtlara geçmiştir.
M.S. 1500’lerde Hristiyan misyoner İspanyollar tarafından Amerika kıtasına getirilen zeytin ağacı tarımı, Meksika’dan güneye Peru, Arjantin ve Şili’ye doğru yayılacaktır. Günümüzde Arjantin’inde 2000 metre yükseklikte zeytinlikler bulunmaktadır.
Yakın Çağ (MS 1789 – Günümüz)
Zeytin tarımının Birleşik Devletler'deki hikayesi, 18. yüzyılda Kaliforniya eyaletinde San Diego şehrinin kurucusu olan bir misyoner aracılığı ile başlar.
Ağaç 1800’lü yılların başında İtalyanlar ile Avustralya kıtasına ulaştırılır. Zeytin günümüz Avustralya coğrafyasında yayılmasına devam etmektedir. Yapılan araştırmalar; bu yayılma sürecinin sadace insan eliyle olmadığını göstermiştir. Zeytini tüketen kuşların dışkıları ile yayılan zeytin çekirdeği, ağacın insan elinin değmediği topraklara ulaşmasını sağlamıştır.
Bugün zeytin ağacı iklim değişikliği nedeni ile kuzey Avrupa’ya doğru yayılmaya başlamıştır. Zeytin, Akdeniz kıyılarından uzak kuzey Avrupa kentlerine bir süs bitkisi olarak yayılmaya devam ediyor, henüz o coğrafyada meyve vermemektedir. Bu yayılmada sadece iklim değil insan faktörü de etkendir. Prof. Dr. Christos Hadziiossif (Girit Akdeniz Araştırmaları Enstitüsü-FORTH) bu süreci “insanın doğal çevresiyle etkileşim biçimindeki değişiklikler, doğal çevrenin kendisindeki değişikliklerden daha kısa zaman aralıklarında gerçekleşir” şeklinde tanımlıyor.
Sonsöz
Günümüzde, moleküler genetikçiler bitkileri yeniden düzenlemeye giriştiler, teknoloji bir yandan genetik alanında çalışan bilim insanları bir yandan, elimizde ne varsa daha çok verim almak için kullanıyoruz. Oluşturduğumuz bilgi birikimi ve yarattığımız teknoloji, avcı toplayıcıların yerleşik olmaya karar vererek başlattıkları tarım devrimini bir sonraki aşamasına geçirdi gibi görünüyor. Gelecekte bu aksiyonun neye evirileceği bilinmiyor, ama zeytin tarımının da bundan etkilenmemesi olası değil.
Derleyen: Uğur Saraçoğlu (mustabeyciftligi@gmail.com)
Kaynakça:
1. İnsanın En Güzel Tarihi; Dominique Simonnet, Andre Langonay, Jean Clottes, Jean Guilaine, Çeviren: Emine Çaykara, Eylül 2000.
2. Tüfek, Mikrop ve Çelik, Jared Diamond, 2007.
3. https://arkeofili.com/zeytin-agaclari-ilk-kez-7-000-yil-once-evcillestirildi/; Makale: Langgut, D., Garfinkel. (2022). 7000-year-old evidence of fruit tree cultivation in the Jordan Valley, Israel. Sci Rep 12, 7463.
4. https://arkeofili.com/zeytinyagi-en-az-8000-yildir-tuketiliyor/; Yazar: Ayşe Bursalı on 18 Aralık 2014.
5. Dünya Zeytin Ansiklopedisi; Uluslararası Zeytin Konseyi; Fausso Luchetti, 1997.
6. Zeytinin Akdeniz’deki Yolculuğu, Konferans Bildirileri, 2016.
7. Bitkilerin En Güzel Tarihi; Jacques Girardon, Jean-Marie Pelt, Marcel Mazoyer, Thédore Monod, Eylül 2000.
8. Zeytinin Tarihi; Ders Notu: 3, Dr. Mücahit Kıvrak, Balıkesir Üniversitesi Edremit Meslek Yüksek Okulu Zeytincilik Bölümü.
9. https://www.dha.com.tr/gundem/yataganda-14-3-milyon-yillik-zeytin-poleni-fosili-bulundu-1681819.
10. Antik Çağda Batı Anadolu’da Zeytin ve Zeytincilik; Gülhan Mumkaya, Yüksek Lisans Tezi, Danışman Prof. Dr. Özdemir Koçak, Konya, 2012.
11. https://www.arkeolojikhaber.com/haber-buldandaki-yayla-golunde-21-bin-yillik-zeytin-polenleri-bulundu-35984/.
12. https://www.academia.edu/36128873/ZEYTUNE_CAM%C4%B0%C4%B0.pdf
13. Arap Coğrafyacılarından 10-13 yüzyıllar Endülüs Şehirleri ve Başlıca Ekonomik Özellikleri; Abdullah Balcıoğulları, Marmara Coğrafya Dergisi, • Yıl/Year: Temmuz/July 2017 • Sayı/Issue: 36 • ss/pp: 111-119 • ISSN: 1303-2429 • E-ISSN: 2147-7825.
14. https://www.islamdusunceatlasi.org; Enes Gülcan. "Zeytuna Camii". İslam Düşünce Atlası.
15. https://www.arkeolojikhaber.com/galeri-afrikada-tassili-najjer-bolgesindeki-6-bin-yillik-magara-resimleri-961/sayfa-5/.
16. Erken Demir Çağı’ndan İtibaren (MÖ IX-VI. yüzyılda) Akdeniz’deki Fenike Kolonileşme Hareketleri; Refik Kaan Üçler, Cedrus, The Journal Of MCRI, (2022) 47-67.
17. https://www.arabnews.com/node/1976171/%7B%7B.
18. https://www.sciencedaily.com/releases/2014/06/140610102041.htm.